31 Aralık 2010

Emzirme Reformunu Des-tek-li-yo-rum...


Sevgili Çiğdem sobelemiş beni. Üstelik konu çok önemli ve hassas.. Oldukça gecikmiş olmakla birlikte yine de cevap vermek boynumun borcudur.


(1) Türkiye’de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı sizce yüzde kaç? (*)

Kişi herkesi kendi gibi bilirmiş misali bu oranın %70-80 lerde olacağını düşünmüştüm ama sadece ve sadece %1,3 (*) müş.. İnanılır gibi değil, her 100 anneden sadece 1,3 tanesi bebeğini ilk 6 ay emziriyormuş. Çok acı bence.. Eğitim şart..

(2) Siz bebeğinizi ne kadar süre anne sütü ile beslediniz?

İlk oğlumu 20 ay emzirdim ve o sırada hamile kaldığım için doktor yönlendirmesi ile ve içim kan ağlayarak memeden ayırdım. İkinmi oğlum ise şu an 6,5 aylık ve halen anne sütü alıyor. İlk 6 ay sadece su bile içmeden sadece anne sütü aldılar her ikisi de..

(3) Kaç ay doğum izni kullandınız?

İlk oğlumda 16 haftalık doğum izni + 1 ay süt izni + yıllık 2 haftalık iznimi kullandım ve sonrasında işten çıkarıldım. Ama kötü niyetli bir olay değildi, sözleşmeli olduğumuz için olası bir durumdu ve bu oğluma yaradı, 14. Ayına kadar iş bulamadım ve doyasıya emziedim kumu. İkinci oğlumda ise yukarıdaki ziinlerin tamamını kullanıp işe döndüm. Halen de haftada 2 gün çalışmıyorum ve ofise geliş gidiş saatlerim sınırlı değil..

(4) Yasal süt izninizi kullanabildiniz mi?

Şirketim süt izni için bir problem çıkarmıyordu. Ben de her iki oğlumda da topluca kullanma yolunu seçtim.

(5) Emzirdiğiniz ya da süt iznini kullandığınız için iş yerinde mobbing (tepki, işi bırakmanız için baskı) ile karşılaştınız mı?

Hayır karşılaşmadım. Hem de hiç..


(6) Bebeğinizi toplum içinde, dışarıda emzirmeniz gerektiğinde sıkıntı yaşadınız mı?

Hayır yaşamadım. Bebeğimi aç bırakacağıma her yerde emzirmeyi uygun gördüm. Arabada, sahilde, avm’de, parkta her yerde emzirdim..

7) Emzirme konusunda desteğe ihtiyacınız oldu mu? Gerek emzirme danışmanlığı, gerekse psikolojik olarak yeterince destek bulabildiniz mi?

Hem de nasıl… İlk oğlumda tam 3 ay boyunca göğüslerimdeki yaralar hiç geçmedi ben hep ağlayarak emzirdim ama hiç vazgeçmedim.. İkinci oğlumda ise daha tecrübeli idim ve sorun yaşamadım.. En büyük destekçim ise her zaman eşim oldu.. Ben emzirirken sürekli sıvı takviyesi yaptı, hiçbir gece beni emzirirken yatmadı, yanımda bekledi.. Hepsi geçecek diye hep teselli et beni ve geçti.

(8) Emzirdiğiniz süre boyunca etraftan “sütün yetmiyor, mama ver, bu çocuk meme emmek için çok büyük” şeklinde baskı gördünüz mü?

Evet evet evet… Ama kimseyi dinlemedim, direndim ve başardım..

(9) Emzirme Reformu’nu biliyor musunuz? Sizce Emzirme Reformu neden gerekli?

Elbette biliyorum. Ve destekliyorum !! Emzirme Reformu gerekli ; Çünkü hamilelik, doğum, lohusalık, emzirmek zaten kendi içinde zor süreçlerdir bu aşamalarda sadece ailemiz değil, kanunlar da anne-bebeğinin yanında olmalı diye düşünüyorum. Oysa ülkemizde kanunlar her zaman olduğu gibi güçlüden yani, işverenden yanadır.

(10) Emzirme Reformu’nu web sitesinde desteklediniz mi? Destek olmak için www.emzirmereformu.com adresindeki formu doldurmanız yeterli.

Destekledim.


Yukarıdaki soruları yanıtladıktan sonra, veri takibi yapabilmek açısından yazınızın linkini bilgi@emzirmereformu.com adresine gönderiniz.

(*) Türkiye’de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı yüzde 1,3. (Kaynak UNICEF Türkiye). Annelerin yüzde 98′i doğumdan sonra emzirmeye başlıyor, fakat ilk iki aydan sonra genel emzirme sorunları veya işe başladıklarında yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle emzirmeyi ve anne sütüyle beslemeyi sonlandırabiliyorlar.

Ben de eksik kalmayayım, Toprak'ın annesini mimliyorum..

29 Aralık 2010

Lösev ve Kent Projesi

Bugün üye olduğum mail gruplarından birinden geldi bu mesaj. Aynen aşağıya kopyalıyorum..



-----------
Arkadaslar,

Kampanyamiz hizla ilerliyor. Ama zamanimiz cok az. Bugun de losemili
bir cocuk basvurdu. 6/6 tam uyumlu verici kardesi olmasina ve hastanin
yasamasi k emik iligi nakline bagli olmasina ragmen nakil yaptiracak
hastane bulamiyor. En yakin 3 ay sonrasina randevu veriliyor. Yani bir
anlamda beklerken öl deniliyor.Bunun icin zamanimiz yok. Ben
utaniyorum.Ama ne yapacagimi da sasirdim. Gercekten bu insanlar bu
kadar duyarsiz mi.Ya da bir tek biz mi telaslaniyoruz. Acaba biz de mi
3 maymun olmaliyiz ki aksam rahat uyuyalim.Hayir , olamaz. nsanlik
henuz olmedi. Ya gercekten bizim cok yakinimiz birisi yasayacakken goz
gore gore olse biz ne yapardik.Insanlar katil olur yahu.


Haydi tuslara daha fazla dokunalim ve bu sayiyi kisa zamanda 1 MILYONA
cikaralim, sonra da 5 milyona.


Sesimizi basin bile duymuyor, siyasiler nasil duysun?


Elinize saglik. Kolay gelsin.


Dr . Ustun EZER Yonetim Kurulu Baskani
LOSEV Losemili Cocuklar Vakfi
------------------------------------------------


Ülkemizde kanser illetine yakalanmış nice yavrucak var ki, uygun ilik bulunduğu halde SADECE İLİK NAKLİ YAPILACAK HASTANEDE BOŞ YATAK OLMAMASI NEDENİYLE ÖLÜYORLAR...



Şaka gibi değilmi? Ama şaka değil.. Zehir gibi bir gerçek bu.



Ve Lösev var, kurulduğu günden beri canla başla bu yavrucaklar için çalışan didinen.. Bir hastane kompleksi yapalım diyorlar, her türlü kaynağı bulmuşlar, tek eksikleri boş bir arazi.. Hükümetin yaptığı ise daha da şaka gibi.. 3 kez söz verilmiş ama halen bir gelişme yok.. LÖSEV TAM 4 SENEDİR BOŞ ARAZİ BEKLİYOR...


Peki bizim elimizden ne gelir derseniz? Tıklayın şuraya, destek olun, bir kaç satır birşeyler yazın. Sesimiz duyulsun.. Bu kepazelik sona ersin.. Her aileye 3 çocuk önermekten ziyade elimizdeki avucumuzdaki yavrularımızı koruyalım...

2011 dilek listesi


Annelerin Dünyasında bu hafta 2011 den beklentilerimizi yazıyoruz..

Okumak için bekleriz hepinizi..

23 Aralık 2010

Babamın ardından...

Nereden başlamalı yeniden yazmaya hiç bilemiyorum aslında. Sanki bin yıldır yazmıyor gibi hissediyorum kendimi. Bir o kadar da özledim aslında yazmayı.. Bu nedenle karmakarışık, sırasız tuhaf, kuralsız bir yazı olacak bu..
Babamı kaybettikten sonra ilk kez kabrine gittik dün annem ve kızkardeşim Figen'le birlikte.. Çok tuhaf bir dinginlik ve üzüntü hisettim.
Ama önce babamla ilgili yazmam gereken şeyler var, anlatmam lazım...
2,5 senedir biliyorduk babamın kanser denen illete yakalandığını, mesane kanseri idi.. defalarca sistoskopi yapıldı, teşhisten sonra kendi doktoru ameliyat dediğinde inanmadık ona, iyiki de inanmamışız. hemen akabinde internetten araştırarak 3 ayrı profa götürdük babamı, hepsi aynı şeyi dediler, o ameliyatı kaldıramayabilir. hatta bir tanesi meşhur doktor vurdumduymazlığı ile şu cümleyi kurdu : "ben cerrah olarak süper bir ameliyat yaparım ama babanızın akciğerleri sönerse masadan kalkamaz...."
Vazgeçtik ameliyattan ve kemoterapi destekli ışın tedavisini seçtik. babam toplamda bir ışın tedavisi ve bir kür de kemo gördü. İkinci kemoyu tamamlayamadı. çünkü kanser karaciğerine sonrasında da kemiklerine sıçramıştı. son bir ay içinde ise kanserin beyinciğe de sıçradığını öğrendik. nasıl sıçramasın ki haftalarca kemoya başlayamadık karaciğer yetmezliği böbrekleri de işlevsiz bırakınca..
10 kasımda hastaneye yatırdık babamı, 26 kasımın ilk saatlerinde de kötü haber geldi...
Son gününde odasında tuvalete götüremedik annemle, hastabakıcı çağırdık yardıma.. halbuki o güne kadar gidiyordu tuvaletine kendisi yardımımızı alarak..
O gün hastane yemeğini beğenmediğinden balık istedi benden, çinekop ızgara olsun dedi.. kardeşimle dönüşümlü olarak hastaneye gidiyorduk ve annem hep yanındaydı.. yarın dedim figen getirir balığını, eğer o getirmezse cumartesi ben getiririm dedim. parmaklarıyla saydı günleri bir bir ve cumartesine çokkkk var kızım dedi.. O an kalk dedi içimdeki ses, kalk ve balık bul babana.. Fırladım gittim kadıköye, girdim balık pazarına, bir balıkçı buldum hem satan hem pişiren.. hemen verdim siparişi beklerken de yine oradaki manavda gördüğüm ve bir gece önce babamın annemden istediği taze siyah üzümleri aldım, balıkları aldım, koştum hastahaneye.. Balıklara çok sevindi, hemen birini temizledim, yavaş yavaş yedi, bir dal roka yedi, bir de çeyrek limon koymuşlar pakete onu yedi dış kabuğunu soyarak.. sonra üzümleri yıkadık, 3 tane de üzüm yedi.. ve bunu yazrken halen inanasım gelmiyor ama bu dünyadaki son rızkı bunlar oldum babamın. şimdi düşünüyorum da eğer o balığı ona yedirememeiş olsaydım, hayatım boyunca vizdan azabı çekecektim sanırım...
İnsanın kendi ya da sevdiklerinin ölüm zamanını bilmemesi aslında ne büyük lütuftur bize.. Bilseydik akıl sağlığımızı koruyabliirmiydik acaba? sanmıyorum...
Akşam üzeri hastaneden ayrılırken 1 gün sonra babamı yeniden göreceğimden ne kadar da emindim halbuki.. oysa çevremizdeki herkes -doktorlar da dahil- kurban bayramını çıkarabilirse ne mutlu diyorlarmış ardımızdan.. yani herkez sezmiş de sadece annem, Figen ve ben anlamamışız son dönemece girdiğini.. çünkü ölüm bir yakınınıza hiç yakışmıyor. ölüm soğuk, ölüm uzak.. halbuki o gün doktorumuz annemle de benimle de ayrı ayrı konuşmuştu ve diyaliz vs hiçbirşeyin aslında bu noktadan sonra çok da işe yaramayacağını, son noktaya geldiğimizi anlattı uzun uzun.. eve mi götürsek dediğimde ise babamın kansere bağlı ağrılarının daha başlamadığını ve o ağrıları hastanede morfin türevi ilaçlarla kendilerinin azaltabileceğini ama evde bizim elimizden fazla birşey gelmeyeceğini anlattı. konuşmanın sonuna doğru ne kadar zamanımız var dediğimi hatırlıyorum.. 1 ay dedi doktor.. max.1 ay..
Aynı gece babam gece 11 gibi fenalaşınca beyinciğe sıçrayan kanser nedeniyle bilincini yitirince yoğun bakıma kaldırıldı. annemi eve getirdik tabi çok korkmuştu o da.. tansiyonu evde 22 idi. hemen limonlu yoğurt yedirdik ve 17 ye düşünce de yatırdık annemi.. biz eşimle başımı yastığa koyar koymaz da hastaneden aradılar gelin dediler.
Yine konduramadan gittik hastaneye, yoğun bakım doktoru, babamın kalbinin durduğunu şu an müdahalede bulunduklarını anlattı kendinizi hazırlayın dedi.. o an ne hissettim hatırlamıyorum, sendelediğimi ve bir sandalyeye oturtulduğumu hatıorlıyorum sadece.. hala inanamıyordum.. kapıda beklerken figenleri aradık. 15 dakika sonra da kötü haber geldi zaten.. içim boşaldı işte o zaman.. bir gebenin içinden kopup gelen doğum anı gibi içim boşaldı, ruhum üşüdü.. derken figenler geldiler, kardeşimin o ilk bakışını ömrümce unutmayacağım, kötü sonu sorar gibi, inanmak istemezmiş gibiydi gözleri.. sarıldık....
Sonra sanki kendimizi bırakmamız için tanrım bir işaret etti bize.. biz babamın naaşını son bir kez görebilmek için oarda beklerken bir başka grup geldi, hepsi gencecik bir sürü insan.. kızlardan biri "olamaz", böyle bitemez.. meğer tiyatro ve dizi sanatçısı Onur Bayraktar da orada o gece vefat etmiş. onları görünce ister istemez içimden "allah sıralı ölüm versin" dedim sanırım.
Şimdi babamın yaşını soruyorlar bana, ne anlamsız bir soru.. babam 79 yaşındaydı ama o benim babamdı yaşının ne önemi olabilir ki? paylaştıklarımızı etkilermi ki bu? hayır.. kesinlikle hayır..
Sonrasında babamı morga götürdük görevlilerle birlikte.. son bir kez gördük onu o kapının önünde.. O esmer kara adam girmiş bembeyaz akça pakça biri vardı o sedyede.. gözleri daimi istirahatine hazırlanırmışcasına sımsıkı kapanmıştı dudakları sanki gülümsüyordu.. çok güzeldi, sıcacıktı, ölüm hiç ama hiç yakışmamıştı koca çınarıma...
ve arkasından birbirinden iğrenç ve anlamsız birsürü bürokratik iş.. babamı 26 kasım akşam üzeri 17:30 gibi Kınalıada camisindeki morga yatırabildik..
babam sağlığında bir gün vakti geldiğinde ölünce adaya gömülmek istediğini söylerdi.. ama gel görki adadaki mezarlık 2 sene önce dolduğu için kapanmıştı.. 1,5 gün süren canhıraş çalışmalar sonucu güç bela kınalıadaya gömülmesi için özel izin çıkarıldı.. Bu kez de yer bulmak sorun oldu.. Boş bulunarak kazılan 3-4 mesar yerinde de kemiklere rastlandığı için vazgeçildi. son olarak heybeliadaya gömülmesine karar verildi ama bu kez da 27 kasımdaki lodos nedeniyle vapur seferleri iptal oldu ve adaya kimseler ulaşamadı.. aslında iyi ki de öyle oldu, o gün adada olan kuzenim sayesinde son bir mezar yeri kazdırıldı ve uygunluğu tespit edilince de babamı kendi adasına, Kınalıadaya defnedebildik ertesi gün..
İşte dün babamı ziyerete gittiğimizde tüm bu olanlar yeniden geçti gözümün önünden ve bu kez kesin olarak idrak ettim babamın öldüğünü.. Her taşında her tuğlasında babamın alınteri ve emeği bulunan eve onsuz gitmek içimizi burktu.. Eşyalarını toparladık, Darülacezeye teslim ettik.. Şimdi görevimizi tamamlamış gibi hissediyorum kendimi.. sırada kırk duanı okutmak ve seni haberdar eylemek var.. o da olacak inşallah..
Babam, koca çınarım, emanetin annem başımızın tacıdır her daim.. Torunların ise canımızdan birer parçadırlar... Gözün arkada kalmasın, rahat uyu, mekanın cennet olsun inşallah...