31 Aralık 2010

Emzirme Reformunu Des-tek-li-yo-rum...


Sevgili Çiğdem sobelemiş beni. Üstelik konu çok önemli ve hassas.. Oldukça gecikmiş olmakla birlikte yine de cevap vermek boynumun borcudur.


(1) Türkiye’de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı sizce yüzde kaç? (*)

Kişi herkesi kendi gibi bilirmiş misali bu oranın %70-80 lerde olacağını düşünmüştüm ama sadece ve sadece %1,3 (*) müş.. İnanılır gibi değil, her 100 anneden sadece 1,3 tanesi bebeğini ilk 6 ay emziriyormuş. Çok acı bence.. Eğitim şart..

(2) Siz bebeğinizi ne kadar süre anne sütü ile beslediniz?

İlk oğlumu 20 ay emzirdim ve o sırada hamile kaldığım için doktor yönlendirmesi ile ve içim kan ağlayarak memeden ayırdım. İkinmi oğlum ise şu an 6,5 aylık ve halen anne sütü alıyor. İlk 6 ay sadece su bile içmeden sadece anne sütü aldılar her ikisi de..

(3) Kaç ay doğum izni kullandınız?

İlk oğlumda 16 haftalık doğum izni + 1 ay süt izni + yıllık 2 haftalık iznimi kullandım ve sonrasında işten çıkarıldım. Ama kötü niyetli bir olay değildi, sözleşmeli olduğumuz için olası bir durumdu ve bu oğluma yaradı, 14. Ayına kadar iş bulamadım ve doyasıya emziedim kumu. İkinci oğlumda ise yukarıdaki ziinlerin tamamını kullanıp işe döndüm. Halen de haftada 2 gün çalışmıyorum ve ofise geliş gidiş saatlerim sınırlı değil..

(4) Yasal süt izninizi kullanabildiniz mi?

Şirketim süt izni için bir problem çıkarmıyordu. Ben de her iki oğlumda da topluca kullanma yolunu seçtim.

(5) Emzirdiğiniz ya da süt iznini kullandığınız için iş yerinde mobbing (tepki, işi bırakmanız için baskı) ile karşılaştınız mı?

Hayır karşılaşmadım. Hem de hiç..


(6) Bebeğinizi toplum içinde, dışarıda emzirmeniz gerektiğinde sıkıntı yaşadınız mı?

Hayır yaşamadım. Bebeğimi aç bırakacağıma her yerde emzirmeyi uygun gördüm. Arabada, sahilde, avm’de, parkta her yerde emzirdim..

7) Emzirme konusunda desteğe ihtiyacınız oldu mu? Gerek emzirme danışmanlığı, gerekse psikolojik olarak yeterince destek bulabildiniz mi?

Hem de nasıl… İlk oğlumda tam 3 ay boyunca göğüslerimdeki yaralar hiç geçmedi ben hep ağlayarak emzirdim ama hiç vazgeçmedim.. İkinci oğlumda ise daha tecrübeli idim ve sorun yaşamadım.. En büyük destekçim ise her zaman eşim oldu.. Ben emzirirken sürekli sıvı takviyesi yaptı, hiçbir gece beni emzirirken yatmadı, yanımda bekledi.. Hepsi geçecek diye hep teselli et beni ve geçti.

(8) Emzirdiğiniz süre boyunca etraftan “sütün yetmiyor, mama ver, bu çocuk meme emmek için çok büyük” şeklinde baskı gördünüz mü?

Evet evet evet… Ama kimseyi dinlemedim, direndim ve başardım..

(9) Emzirme Reformu’nu biliyor musunuz? Sizce Emzirme Reformu neden gerekli?

Elbette biliyorum. Ve destekliyorum !! Emzirme Reformu gerekli ; Çünkü hamilelik, doğum, lohusalık, emzirmek zaten kendi içinde zor süreçlerdir bu aşamalarda sadece ailemiz değil, kanunlar da anne-bebeğinin yanında olmalı diye düşünüyorum. Oysa ülkemizde kanunlar her zaman olduğu gibi güçlüden yani, işverenden yanadır.

(10) Emzirme Reformu’nu web sitesinde desteklediniz mi? Destek olmak için www.emzirmereformu.com adresindeki formu doldurmanız yeterli.

Destekledim.


Yukarıdaki soruları yanıtladıktan sonra, veri takibi yapabilmek açısından yazınızın linkini bilgi@emzirmereformu.com adresine gönderiniz.

(*) Türkiye’de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı yüzde 1,3. (Kaynak UNICEF Türkiye). Annelerin yüzde 98′i doğumdan sonra emzirmeye başlıyor, fakat ilk iki aydan sonra genel emzirme sorunları veya işe başladıklarında yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle emzirmeyi ve anne sütüyle beslemeyi sonlandırabiliyorlar.

Ben de eksik kalmayayım, Toprak'ın annesini mimliyorum..

29 Aralık 2010

Lösev ve Kent Projesi

Bugün üye olduğum mail gruplarından birinden geldi bu mesaj. Aynen aşağıya kopyalıyorum..



-----------
Arkadaslar,

Kampanyamiz hizla ilerliyor. Ama zamanimiz cok az. Bugun de losemili
bir cocuk basvurdu. 6/6 tam uyumlu verici kardesi olmasina ve hastanin
yasamasi k emik iligi nakline bagli olmasina ragmen nakil yaptiracak
hastane bulamiyor. En yakin 3 ay sonrasina randevu veriliyor. Yani bir
anlamda beklerken öl deniliyor.Bunun icin zamanimiz yok. Ben
utaniyorum.Ama ne yapacagimi da sasirdim. Gercekten bu insanlar bu
kadar duyarsiz mi.Ya da bir tek biz mi telaslaniyoruz. Acaba biz de mi
3 maymun olmaliyiz ki aksam rahat uyuyalim.Hayir , olamaz. nsanlik
henuz olmedi. Ya gercekten bizim cok yakinimiz birisi yasayacakken goz
gore gore olse biz ne yapardik.Insanlar katil olur yahu.


Haydi tuslara daha fazla dokunalim ve bu sayiyi kisa zamanda 1 MILYONA
cikaralim, sonra da 5 milyona.


Sesimizi basin bile duymuyor, siyasiler nasil duysun?


Elinize saglik. Kolay gelsin.


Dr . Ustun EZER Yonetim Kurulu Baskani
LOSEV Losemili Cocuklar Vakfi
------------------------------------------------


Ülkemizde kanser illetine yakalanmış nice yavrucak var ki, uygun ilik bulunduğu halde SADECE İLİK NAKLİ YAPILACAK HASTANEDE BOŞ YATAK OLMAMASI NEDENİYLE ÖLÜYORLAR...



Şaka gibi değilmi? Ama şaka değil.. Zehir gibi bir gerçek bu.



Ve Lösev var, kurulduğu günden beri canla başla bu yavrucaklar için çalışan didinen.. Bir hastane kompleksi yapalım diyorlar, her türlü kaynağı bulmuşlar, tek eksikleri boş bir arazi.. Hükümetin yaptığı ise daha da şaka gibi.. 3 kez söz verilmiş ama halen bir gelişme yok.. LÖSEV TAM 4 SENEDİR BOŞ ARAZİ BEKLİYOR...


Peki bizim elimizden ne gelir derseniz? Tıklayın şuraya, destek olun, bir kaç satır birşeyler yazın. Sesimiz duyulsun.. Bu kepazelik sona ersin.. Her aileye 3 çocuk önermekten ziyade elimizdeki avucumuzdaki yavrularımızı koruyalım...

2011 dilek listesi


Annelerin Dünyasında bu hafta 2011 den beklentilerimizi yazıyoruz..

Okumak için bekleriz hepinizi..

23 Aralık 2010

Babamın ardından...

Nereden başlamalı yeniden yazmaya hiç bilemiyorum aslında. Sanki bin yıldır yazmıyor gibi hissediyorum kendimi. Bir o kadar da özledim aslında yazmayı.. Bu nedenle karmakarışık, sırasız tuhaf, kuralsız bir yazı olacak bu..
Babamı kaybettikten sonra ilk kez kabrine gittik dün annem ve kızkardeşim Figen'le birlikte.. Çok tuhaf bir dinginlik ve üzüntü hisettim.
Ama önce babamla ilgili yazmam gereken şeyler var, anlatmam lazım...
2,5 senedir biliyorduk babamın kanser denen illete yakalandığını, mesane kanseri idi.. defalarca sistoskopi yapıldı, teşhisten sonra kendi doktoru ameliyat dediğinde inanmadık ona, iyiki de inanmamışız. hemen akabinde internetten araştırarak 3 ayrı profa götürdük babamı, hepsi aynı şeyi dediler, o ameliyatı kaldıramayabilir. hatta bir tanesi meşhur doktor vurdumduymazlığı ile şu cümleyi kurdu : "ben cerrah olarak süper bir ameliyat yaparım ama babanızın akciğerleri sönerse masadan kalkamaz...."
Vazgeçtik ameliyattan ve kemoterapi destekli ışın tedavisini seçtik. babam toplamda bir ışın tedavisi ve bir kür de kemo gördü. İkinci kemoyu tamamlayamadı. çünkü kanser karaciğerine sonrasında da kemiklerine sıçramıştı. son bir ay içinde ise kanserin beyinciğe de sıçradığını öğrendik. nasıl sıçramasın ki haftalarca kemoya başlayamadık karaciğer yetmezliği böbrekleri de işlevsiz bırakınca..
10 kasımda hastaneye yatırdık babamı, 26 kasımın ilk saatlerinde de kötü haber geldi...
Son gününde odasında tuvalete götüremedik annemle, hastabakıcı çağırdık yardıma.. halbuki o güne kadar gidiyordu tuvaletine kendisi yardımımızı alarak..
O gün hastane yemeğini beğenmediğinden balık istedi benden, çinekop ızgara olsun dedi.. kardeşimle dönüşümlü olarak hastaneye gidiyorduk ve annem hep yanındaydı.. yarın dedim figen getirir balığını, eğer o getirmezse cumartesi ben getiririm dedim. parmaklarıyla saydı günleri bir bir ve cumartesine çokkkk var kızım dedi.. O an kalk dedi içimdeki ses, kalk ve balık bul babana.. Fırladım gittim kadıköye, girdim balık pazarına, bir balıkçı buldum hem satan hem pişiren.. hemen verdim siparişi beklerken de yine oradaki manavda gördüğüm ve bir gece önce babamın annemden istediği taze siyah üzümleri aldım, balıkları aldım, koştum hastahaneye.. Balıklara çok sevindi, hemen birini temizledim, yavaş yavaş yedi, bir dal roka yedi, bir de çeyrek limon koymuşlar pakete onu yedi dış kabuğunu soyarak.. sonra üzümleri yıkadık, 3 tane de üzüm yedi.. ve bunu yazrken halen inanasım gelmiyor ama bu dünyadaki son rızkı bunlar oldum babamın. şimdi düşünüyorum da eğer o balığı ona yedirememeiş olsaydım, hayatım boyunca vizdan azabı çekecektim sanırım...
İnsanın kendi ya da sevdiklerinin ölüm zamanını bilmemesi aslında ne büyük lütuftur bize.. Bilseydik akıl sağlığımızı koruyabliirmiydik acaba? sanmıyorum...
Akşam üzeri hastaneden ayrılırken 1 gün sonra babamı yeniden göreceğimden ne kadar da emindim halbuki.. oysa çevremizdeki herkes -doktorlar da dahil- kurban bayramını çıkarabilirse ne mutlu diyorlarmış ardımızdan.. yani herkez sezmiş de sadece annem, Figen ve ben anlamamışız son dönemece girdiğini.. çünkü ölüm bir yakınınıza hiç yakışmıyor. ölüm soğuk, ölüm uzak.. halbuki o gün doktorumuz annemle de benimle de ayrı ayrı konuşmuştu ve diyaliz vs hiçbirşeyin aslında bu noktadan sonra çok da işe yaramayacağını, son noktaya geldiğimizi anlattı uzun uzun.. eve mi götürsek dediğimde ise babamın kansere bağlı ağrılarının daha başlamadığını ve o ağrıları hastanede morfin türevi ilaçlarla kendilerinin azaltabileceğini ama evde bizim elimizden fazla birşey gelmeyeceğini anlattı. konuşmanın sonuna doğru ne kadar zamanımız var dediğimi hatırlıyorum.. 1 ay dedi doktor.. max.1 ay..
Aynı gece babam gece 11 gibi fenalaşınca beyinciğe sıçrayan kanser nedeniyle bilincini yitirince yoğun bakıma kaldırıldı. annemi eve getirdik tabi çok korkmuştu o da.. tansiyonu evde 22 idi. hemen limonlu yoğurt yedirdik ve 17 ye düşünce de yatırdık annemi.. biz eşimle başımı yastığa koyar koymaz da hastaneden aradılar gelin dediler.
Yine konduramadan gittik hastaneye, yoğun bakım doktoru, babamın kalbinin durduğunu şu an müdahalede bulunduklarını anlattı kendinizi hazırlayın dedi.. o an ne hissettim hatırlamıyorum, sendelediğimi ve bir sandalyeye oturtulduğumu hatıorlıyorum sadece.. hala inanamıyordum.. kapıda beklerken figenleri aradık. 15 dakika sonra da kötü haber geldi zaten.. içim boşaldı işte o zaman.. bir gebenin içinden kopup gelen doğum anı gibi içim boşaldı, ruhum üşüdü.. derken figenler geldiler, kardeşimin o ilk bakışını ömrümce unutmayacağım, kötü sonu sorar gibi, inanmak istemezmiş gibiydi gözleri.. sarıldık....
Sonra sanki kendimizi bırakmamız için tanrım bir işaret etti bize.. biz babamın naaşını son bir kez görebilmek için oarda beklerken bir başka grup geldi, hepsi gencecik bir sürü insan.. kızlardan biri "olamaz", böyle bitemez.. meğer tiyatro ve dizi sanatçısı Onur Bayraktar da orada o gece vefat etmiş. onları görünce ister istemez içimden "allah sıralı ölüm versin" dedim sanırım.
Şimdi babamın yaşını soruyorlar bana, ne anlamsız bir soru.. babam 79 yaşındaydı ama o benim babamdı yaşının ne önemi olabilir ki? paylaştıklarımızı etkilermi ki bu? hayır.. kesinlikle hayır..
Sonrasında babamı morga götürdük görevlilerle birlikte.. son bir kez gördük onu o kapının önünde.. O esmer kara adam girmiş bembeyaz akça pakça biri vardı o sedyede.. gözleri daimi istirahatine hazırlanırmışcasına sımsıkı kapanmıştı dudakları sanki gülümsüyordu.. çok güzeldi, sıcacıktı, ölüm hiç ama hiç yakışmamıştı koca çınarıma...
ve arkasından birbirinden iğrenç ve anlamsız birsürü bürokratik iş.. babamı 26 kasım akşam üzeri 17:30 gibi Kınalıada camisindeki morga yatırabildik..
babam sağlığında bir gün vakti geldiğinde ölünce adaya gömülmek istediğini söylerdi.. ama gel görki adadaki mezarlık 2 sene önce dolduğu için kapanmıştı.. 1,5 gün süren canhıraş çalışmalar sonucu güç bela kınalıadaya gömülmesi için özel izin çıkarıldı.. Bu kez de yer bulmak sorun oldu.. Boş bulunarak kazılan 3-4 mesar yerinde de kemiklere rastlandığı için vazgeçildi. son olarak heybeliadaya gömülmesine karar verildi ama bu kez da 27 kasımdaki lodos nedeniyle vapur seferleri iptal oldu ve adaya kimseler ulaşamadı.. aslında iyi ki de öyle oldu, o gün adada olan kuzenim sayesinde son bir mezar yeri kazdırıldı ve uygunluğu tespit edilince de babamı kendi adasına, Kınalıadaya defnedebildik ertesi gün..
İşte dün babamı ziyerete gittiğimizde tüm bu olanlar yeniden geçti gözümün önünden ve bu kez kesin olarak idrak ettim babamın öldüğünü.. Her taşında her tuğlasında babamın alınteri ve emeği bulunan eve onsuz gitmek içimizi burktu.. Eşyalarını toparladık, Darülacezeye teslim ettik.. Şimdi görevimizi tamamlamış gibi hissediyorum kendimi.. sırada kırk duanı okutmak ve seni haberdar eylemek var.. o da olacak inşallah..
Babam, koca çınarım, emanetin annem başımızın tacıdır her daim.. Torunların ise canımızdan birer parçadırlar... Gözün arkada kalmasın, rahat uyu, mekanın cennet olsun inşallah...

27 Kasım 2010

Babam için sözün bittiği yerdeyiz...

Mehmet Dülger
1931 - 2010
Canım babacım, mekanın cennet olsun inşallah... İçimde nasıl bir boşluk açıldı tarif etmem imkansız.. ve o boşluk hiç dolmayacak artık biliyorum. Tek tesellimiz acı çekmeden ayrılman bu dünyadan.. Bilsen nasıl güzeldin morga giderken, ölüm hiç yakışmamıştı sana... nurlar içinde yat babişkom.. koca çınarım...

02 Kasım 2010

I have a dream...

Mutluluk; banyodaki üç diş fırçasına bakıp,
dördüncüyü hayal ederken gülümsemektir...

12 Ekim 2010

Anne İş-te...

Doğum yaptığım gün bile hastanedeki lohusa yatağımdan yazmak için direnmeme rağmen niye bunca haftadır bu bloğa tek satır yazamadığımı inanın bilmiyorum.
Doğum izninde olmak, evde sürekli dengeleri bulmaya çalışmak demek sanırım o nedenle.. Kısaca özetlemek gerekirse, Kasım ayında işe başlayacağım ama bu hafta ofisteyim. Bana ihtiyaçları olduğundan çağırdılar ve itiraf ediyorum koşarak geldim.
Ekim ayı itibariyle bakıcımız da işbaşı yaptı ve ben biraz olsun nefes alabildim evde.. Tek çocuğu olanlara söylüyorum, tek çocuk hiç çocuktur. Yapın ikinciyi de görün hanyayı konyayı... (Bu laftaki Hanya neresidir acep?)
Neyse lafı dağıtmayalım, Emine hanım yani bakıcımız 13 yıldır çocuk bakıyor, referansları güvenilir ve doktorumuzun tavsiyesi olan bir danışmanlık şirketi vasıtasıyla geldi bize.. Şimdilik herşey yolunda ve umarım hep böyle gider. Ondan Erdem'e bakmasını, Emre'ye gerekirse gözkulak olmasını (çünkü Emre üst katımızda oturan babaannede vakit geçiriyor daha çok), çocukların çamaşırlarını ütülemesini ve bize ve çocuklara yemek yapmasını istedik. Çok gerekli olduğunda da şöyle bir süpürge açıyor. Temizlik için her hafta gelen başka bir yardımcımız olduğundan başka birşey istemedik. Şimdilik maşallahı var ve muhteşem yemekler yapıyor:-)
Evde işler eğer Emre de bizimle ise zor oluyor çünkü halen kardeşine zarar verme aşamasındayız. Sürekli olarak Erdem'i Emre'den korumamız gerekiyor. Olay artık sadece Erdem'i değil, kendimiz ve hatta Emre'nin kendisini bile kendisinden koruma boyutuna geldi ki, sormayın gitsin. Emre gayet hareketli, zeki ve hızlı bir çocuk. Hal böyle olunca speedy gonzales modu herkesi çok yoruyor.
Geçtiğimiz iki haftanın en sevindirici olayı babamın sağlığının biraz olsun iyiye gitmesiydi. İkinci parti kemoterapi görüyor babam ve oldukça zor günler geçirdik ailecek. Şimdi daha iyice.. Hatta bu hafta adada evimizde yeni tamiratlar bile yapmış ki değmeyin keyfimize...
Beni sorarsanız da evdeki üç adamla aslında gayet memnunum hayatımdan. İkinci çocuk evet çok zor ama o kadar güzel ki anlatamam. Kendini nasıl da sevdiriyor velet, nasıl tatlı.. İyiki olmuş, iyi ki bizi seçmiş kuzucuk.
Şimdilik bu kadar be sevgili blog. Gidip süt sağmam lazım, sütüm ancak yetiyor beyfendiye.. bakalım yeni günler neler getirecek bize...

04 Ağustos 2010

Bizim evin halleri



Erdem kuzum banyoda...

Oğluşum ve ben uykucuyuz uykucu....


Erdem oğlum gezmelerde...


Erdem kuzum annesini emmiş emmiş, uykuya dalınca ağzındaki sütü yutmayı unutmuş...



Emre abimiz Erdem kardeşinin emziğini almış ağzına şov yapıyor...


En sevdiğim 3 erkek işte buradalar... Bir Pazar sabahı...



Emre kuzum öğlen uykusuna yatmış..








22 Temmuz 2010

Emzirme Reformu'nu destekleyelim..


Blogcu Anne Elif arakadaşımız bir süredir bloğunda Emzirme Reformu Manifestosunu yayınlıyor ve emziren emzirmeyen herkesten de yardım bekliyor.
Ben de kendisini canı gönülden destekliyor ve beni okuyanların da haberdar olmaları için burada yer veriyorum..

Lütfen şu adrese gidin, bir yorum bırakın ve "Destekliyorum" deyin..

Ellerine sağlık Elifcim...





16 Temmuz 2010

İkinci çocuk yorarmış...

Dağıldım be günlük, ikinci çocuğun, lohusalığın, ev kadını olmanın, birinci çocuğun kıskançlıklarının, ailedeki sağlık problemlerinin arasında dağıldım ben itiraf ediyorum...

Doğumdan önceki en büyük korkum gerçek oldu, Emre kuzum çokkk ama çokkkk kızkanıyor kardeşini.. Özellikle benden hatta sadece benden.. Onu kucağımda tutmama, emzirmeme, yanımdaki yatakta yatırmama dayanamıyor resmen.. Ve işin kötüsü şiddet kullanıyor.. Eve üçümüz yalnız kaldığımızda tek amacım Erdem'i Emre'den korumak oluyor..

Neyseki babaannemiz üst katta oturuyor ve Emreyi günde iki kere parka çıkarmaya geliyor, alıp gidiyor. İşte o zamanlar hem vicdan azabı duyup hem de dinleniyorum, Erdem'i gönlümce sevip emzirrebiliyorum..

Babaannemiz geçen hafta tatile gittiğinde kabus oldu gündüzler..Neyseki geldi de bir nebze rahatladık.. Rahatladık derken de vicdan yapmıyor değilim ama Emre gibi aktif bir kuzu ve Erdem gibi br bebekle yalnız kalınca anladım ki yardıma ihtiyacım varmış gerçekten de.. Tek başına olmuyor.. Emre kreşe falan gitse neyse ama sürekli evde ve özellikle emzirme seanslarımızda hep kucağımda, sırtımda olmak istiyor.

Offf daraldım yani... Bu arada sürekli aklımda burayı güncelleme gereği, Annelerin Dünyası'nda yazmam gereken ve kaçırdığım yazılar ve Galeri Anne'de yayınlanması gereken fotoğraflar var.. Hiç vakit bulamıyorum, hep aklımda ama hiç elimde olamıyorlar.. Sanırım birini elemem gerekecek...

Bu arada Erdem kuzum son sürat büyüyor.. 3180 gr doğum eve geldiğimiz hafta 2810 gr a kadar kilo kaybeden kuzucuk aylık kontrolde şaşırttı bizi.. 4170 gr olmuş ve boyu da 5 cm uzamış.. Süper yani gelişimi.. Doğum yaptığım hastanedeki "sütünüz yetmiyor mamaya başlayın" diyen çocuk doktoruna kapak olsun bu da... Halen o kadar kızgınım ki o kadına aklıma geldikçe mama önerisi, tüylerim dikiliyor resmen.

Son olarak babam da hastahanede yatıyor, kanamanın nedenini bulmaya çalışıyorlar ve kan takviyesi yapıyorlar.. Aklımın bir bölümü de onunla ama istediğim kadar sık gidemiyorum yanına, iki çocuğu birden bırakmak zor zira...

Kafam, kalbim hep dağılmış durumda.. Hergün yapılacak işler aklımdan geçiyorlar bir bir... Liste günlerdir azalmıyor hep çoğalıyor ama:-(

Maillere bakılmalı,
Blog güncellenmeli
Annelerin Dünyasına yazı yazılmalı
Fotoğraf çekilmeli
Yemek yapılmalı
Babam aranmalı
Emrenin kıskançlığı için destek alınmalı
Emre dişçiye götürülmeli
Erdemin sünneti ayarlanmalı
İşe başlamak için babaanneye yardımcı tutulmalı
...meli
...malı

.....

İmdattttttt......

10 Haziran 2010

Bugün ilk kez güneşe çıkardılar beni...

Erdem oğlum doğdu doğalı güneşe hasrettik.. Bu sabah mis gibi havayı görünce dayanamadık kendimizi maaile sokağa attık..
.
Bize yakın yerde "O Ağacın Altı" diye biryer var, mis gibi açık hava, İstanbul ayaklarınızın altında.. Gittik, mükellef bir kahvaltı ettik. Emre babasıyla koşturdu, ben mis gibi havanın keyfini çıkardım, Erdem ise fosur fosur uyudu, bol oksijen sarhoş etti galiba kuzuyu, emzirmek için uyandırmadım bile...
.
Bugün ilk kez maaile güneşe çıktık biz.. Çok güzeldi çok...

09 Haziran 2010

Hastahane bebek dostu ama ya doktoru?

Size bir sorum olacak?
Malum anne kişisi doğum yapmak için İstanbul Anadolu yakasının en eski doğumevlerinden biri olan Kadıköy Şifa Hastanesini tercih ederken bu hastanenin kendi içinde ve her reklamında çarşaf çarşaf yayınladığı "Bebek dostu hastahane" afişlerini görünce daha bir içi rahat şekilde kararını verir ve iki doğumunu da burada yapar.
Ancak; aynı hastanenin çocuk doktoru sıfatıyla ortada gezinen şahsiyet bebeğin 3. günündeki sarılık kontrolünde kilo kontrolü yapıp, annenin daha o sabah tek göğsünden sağdığı 80 cc anne sütünden de haberdar olmasına rağmen niçin bebeğe mama takviyesi önerir ?
a) Annenin zaten bozuk olan lohusa sinirlerini harap etmek için..
b) Ömründe şöyle temiz bir sopa yememiştir, kaşınmaktadır.
c) Lohusa kadınlarla ilgili hiç korku hikayesi dinlememiştir.
d) Şuursuzun tekidir.
e) Hepsi birden...
Buyrun oylayın efendim.. Ben günlerdir düşünüyorum cevabını bulamadım...
Hamiş : ‘Bebek dostu hastane’ ne demektir derseniz :

Anne sütünün özendirilmesine ve annelere emzirme konusunda bilgi ve doğru alışkanlıkları kazandırılmasına yönelik SB’nın çalışmaları kapsamında, doğum hizmeti veren hastanelerde emzirmenin başarılı ve yerleşik bir uygulama haline gelmesini sağlamak üzere 1991 yılında Anne Sütünün Teşviki ve Bebek Dostu Hastaneler Programı başlatıldı.

Doğum hizmeti veren hastanelerden; gebeliklerinden itibaren anne adaylarını anne sütü ve emzirme konusunda bilgilendiren, doğumdan hemen sonra annelerin bebeklerini emzirmesini sağlayan, güncel bilgilerle eğitilmiş sağlık personeli ile annelere bebeklerini nasıl emzirecekleri konusunda yardımcı olan hastaneler ‘Bebek Dostu Hastane’ unvanını alıyorlar.

05 Haziran 2010

Evden haberler...


Dün sabah saatlerinden itibaren evdeyiz.. Pedagog bir arkadaşımızın sözünü dinleyerek Emre'yi iki gün içinde de hastaneye getirdik, hem beni gördü, hem kardeşi ile tanıştı hem de hediye bisikletine sahip oldu çok sevindi..


Evde Erdem'e karşı tepkisi genelde sevmek şeklindeydi ama dün bir ara Emre babasının yanındayken ben Erdemin yanından ayrıldım, salona geldiğimde Emre Erdem'in ana kucağına vuruyordu hırsla!!!!!!!!!!!!!!!!!! Şok olduk, hemen sakinleştirdik, yalnız kalmalarının ne büyük tehlike olacağını ilk kez gördük...


Gece uykumuz sadece Erdem ile değil Emre ile de bölündü... Alışacağız ama.. Genelde iyiyiz...


Buggün hastaneye yeniden gidip Erdem'in sarılık değerine bakacağız. İnşallah fototerapi ihtiyacı oluşmamıştır..

02 Haziran 2010

Hoşgeldin Erdem oğlum...


Biz geldikkkkk... Erdem oğlum 3180 gr ve 48 cm olarak Kadıköy Şifa hastanesinde saat 09:47 de (abisi ile aynı saatte) dünyaya geldi..
Hem epidural hemde doğum operasyonumuz kolay ve çabuk gerçekleşti.
Sütüm geldi (maşallah diyelim) emdik ve uyuyoruz.
İyi dilekte bulunan herkese teşekkür ederiz. Bizden sıcak haberler yakında burada.

01 Haziran 2010

Müsadenizle bir doğurup geleyim ben...

Evvvetttt sevgili günlük, sayılı gün çabuk geçermiş diyenlere inat bir bir sayarak geldiğimiz 39w+4d . gündeyiz.. Yarın bu saatlerde gebelik hikayemiz de son bulmuş olacak.
Yeniden gazlı, pişikli, memeli ama mis kokulu günlere dönüş yapacağız... İki yıl önce, yaşadıklarımın aynılarını iki yıl sonra tekrar yaşayacağımı söyleseler inanmazdım tabi.. Kazara gebe kalanları çok bilmiş edasıyla küçümseyen ben aynı "hatayı" kendim yaptım ve o "hata" yı koklamak için saatleri sayıyorum şuan.. Demek ki neymiş büyük konuşmayacakmışsın.. Hele annelik-babalık olayları büyük laflar etmeyi hiç ama hiç kaldıramazlarmış... Kulağımıza küpe oldu aldık taktık:-)
Fazla söze hacet yok aslında.. Heyecanlıyım ve korkuyorum.. Bu sayfaları okuyan dostların yine yardımına ihtiyacımız var, dualarınız bizimle gelebilir mi yarın ki randevumuza???
Müsadenizle bir doğurup geleyim, detayları hastane odasından vermeye söz veriyorum:-)
Herşey çok güzel olacak... Değil mi?
El bebek gül bebek, gel bebek gel...............

26 Mayıs 2010

Gebelikte karaciğer kolestazı

Evet ikinci ve muhtemelen son gebeliğim biterken bu da oldu.. Geceleri ortaya çıkan yoğun kaşıntılar sonucu doktorumu aradım, o klinikteki dahiliyeciye pasladı, yeni doktor karaciğer fonksiyon testlerini yapalım dedi.. Ve bingooooo.... Ufak bir karaciğer kolstazı sahibiyiz.. Yani bu ne demek? Karaciğer fonksiyonlarında gebelikten kaynaklanan ve doğumdan sonra geçecek olan minik bir sorun var demek..
Çözümü ilaç tedavisi ancak doğumumuz yaklaştığı için ve kan testindeki değerler şükür ki çok abartılı olmadığı için şimdilik B grubu (yani gebelerin kontrollü olarak kullanabilecekleri) bir antihistaminik ile tedavi ediyoruz.. Yarın kan testi tekrarlanacak ve durum değerlendirmesi yapılacak. Çıkacak sonuçlar doğumda epidural değil de normal narkoz almam gerekirse işlerine yarayabilirmiş anestesiztlerin...
Ya sabır... ve tabi buna da şükür....

24 Mayıs 2010

Son dönemeç...


Cumartesi günü bu gebeliğimle ilgili son doktor kontrolüne de giderek, bu güzel, yorucu ama muhteşem süreci de tamamlamış sayılırım..


Tamamen sürpriz bir şekilde gelmeye karar veren ikinci kuzuyu, elimizden geldiğince huzurla ve sakinlikle buyur etmek üzereyiz gönül kapımızdan içeri..


İlk hamileliğini çok bekleyen ve çok arzulayan bir hamiş olarak diyebilirim ki ikinci hamilelik zormuş.. Önce vicdan azabı vuruyor zaten anne olan anne adayını.. 20. ayda Emre'nin memeden kesilmesi süreci tam da buna örnek teşkil etti.. Doktorumuzun baskısıyla Emre memeden koptu ama aslıdna şimdi versem anında yine başlayacak gibi görünüyor.. Sonra abi olma durumları ve daha şimdiden herkesin ona "ay sen abi mi olacaksın" sözleri feci dokunuyor bana.. Kendimi halen suçlu hissediyorum.. Yeni bebeğimizi kucağımıza aldığımızda emre kocaman görünecek ama o daha 26 aylık bir kuzu.. Çok küçük.... Ve abi olması ne onun ne de bizim bilinçli tercihimiz değildi açıkçası.. Evet düşünüyorduk ikinciyi ama bu kadar çabuk değil.. Kader demek lazım, boyun eğmek lazım bir noktadan sonra....


Reel olarak bu ikinci hamilelik çok zorladı beni.. İş, ev, evde bir kuzu... 14 ay ara verdiğim iş hayatı her ne kadar çok şanslı olsamda zorladı beni bu denklemde...


Sayılarla konuşursak cumartesi günü itibariyle Erdem bebek 3100 gr ve 50 cm. civarında.. Ben +5.5 kg almış durumdayım.. Epidural sezeryan hedefleniyor.. Tarih 2 Haziran 2010 saat:09:30...


İki çocuk annesi olmaya, tamamlanmaya, bir bütün olmaya çok az kaldı.. 8 gün sonra yepyeni bir hayata merhaba diyeceğiz.. Evet korkuyorum ama çok da heyecanlıyım.. Yeni bebek yepyeni bir nefes demek olacak değil mi? Yeni bir aşk, yeni bir sorumluluk, yeni umutlar, yeni hayaller...

20 Mayıs 2010

Durum raporu

Emre anne usulü puding yiyor...

Sevgili günlük..... diye ne zaman başlasam hep birikmiş haberler, olaylar oluyor yazılmayı bekleyen.. Direk giriyorum olaya o nedenle... Sağolsun "nerelerdesin? doğurdunmu yoksa.?" diyen dostlar var zira...

Yok daha doğurmadım. Ama Cuma günü itibariyle doğum iznine ayrıldım.. Bu sanırım hayatımın ikinci büyük izni olacak. Emre kuzum için doğum iznine çıkarken amacım 14 ay evde kalmak değildi tabi, olaylar spontane gelişmiş, doğum izninde iken işsiz kalmıştım.. Şimdi öyle bir durum yok.. Hatta o kadar anlayışlı bir patronum var ki doğum sonrası işe başlama zamanında part time çalışma fikirlerimiz var.. Şimdilik bir muamma...

Benim doğum iznime çıkmamla Emre ile yaşadığımız ana-oğul ilişkimiz de boyut değiştirdi ve artık ana-oğul gibi değil kucak kucağa yapışık ikizler gibiyiz.. Koltukta yanında otururken bile kucağıma gelmek istiyor ki malum benim kucağımda yer kalmadı ki göbeğimden..37. haftadayız.. Artık gittikçe zorlanıyorum ama en çok da Emre yi kucakladığım zamanlar canım yanıyor.. Alma kucağına diyenlerden olmayın lütfen bu müm-kün de-ğil.... İkinci çocuğu doğurmuş olanlar sanırım halimden anlarlar...

Emre dışında hiçbirşey yapamıyorum evde, ev almış başını gidiyor zaten.. Bazen tuvalete zor yetişiyorum vallahi... Bilmem doğumdan sonra ne yapacağız.. Çevrem yakın zamanda ikinci doğuran bir Blogcu anne Elif var, onların yaş arası 3 ve büyük kuzu okula gidiyor tüm gün.. Yani bizim halimiz yaman... Korkuyorum....

Hastane çantamı halen hazırlayamadım, bir aciliyet olursa vay halimize.. Gerçi Erdem bebeğin ütülerini yaptım, sterilizasyon işleri de tamam.. Yatağı hazır... Bir o eksik, bir de hastane çantamız...

Bu arada itiraf etmeliyim ki Emre'yi doğururken normal doğumdan korkmuş olmanın ve Erdem'i de epidural sezeryan ile doğuracak olmanın vicdan azabını çekiyorum ve doktorla 2 Haziran 2010 gününe randevulaşmış olmamıza rağmen, Erdem bebek bir sürpriz yapsa da mesela evde suyum gelse, biraz sancı çeksem, bir tatsam şu sancı olayını diye dua ediyorum gizliden.. Manyak mıyım? Evet...

İşte böyle... Şimdilik bizim cephedeki halimiz budur.. İlk fırsatta yeniden yazacağım...

06 Mayıs 2010

İğneli çuvaldızlı Anneler Günü yazısı


Bu hafta Annelerin Dünyası'nda konumuz elbetteki Anneler Günü hakkındaki fikirlerimiz..

Kafam biraz karışık bu günlerde, bu nedenle ortaya değişik psikolojide bir yazı çıktı..

..........

"Deniz, Yusuf ve ‘Dede’ Hüseyin idam bekliyor cezaevinde, infaz ha bugün, ha yarın...

Havadan, sudan, fakülteden, derslerden, devrimden, haktan, halktan, haksızlıktan... konuşa konuşa geçirmişler o uğursuz geceyi.

Ve 6 mayısın ilk ışıkları yükselirken, uzak bir camiden sabah ezanı duyulmuş.

Bizde, sabah ezanıyla infaz ederler idam cezasını.

Anası, Deniz’in arkadaşlarından izin isteyip kalkmış, abdestini almış, bir köşede namaza durmuş.

Sabah ezanıyla...

Bilir ki...

Uzakta...

Sessiz bir hapishane avlusunda...

Aslan gibi oğlunun cansız bedeni...

Darağacında sallanmaktadır o anda... "
.............


Yazımın tamamını okumak için lütfen buradan buyurun....

Anneler Gününüz kutlu olsun...

03 Mayıs 2010

Emre 2 yaşında...


Çokk oldu yazmayalı biliyorum ama geçerli mazeretlerim vardı.. 2 hafta süren hastalıklarla boğuştuk, hastalığımızı yakın aile bireylerine bile sattık..

Bu nedenle doğumgünü partimizi bile iki kez erteledik, sonunda "demekki bu sene kısmet değilmiş" deyip iptal ettik..

Ama sonuç değişmedi tabi, anneliğimin ve Emre'min ikinci yaşını kutladık kendi içimizde..

Bol resim paylaşıyorum bu sebepten...

ve karşınızda binbir surat Emre paşam...

Çocuk İstismarını Durdurun...


Siirt'te yaşanan korkunç olay hepimizin suratına birer tokat gibi çarparak, bu ülkedeki çocuk istismarı konusunun aslında ne kadar vahim boyutlarda olduğunu hatırlattı değil mi?
"Türkiye de çocuk istismarı bir suçtur ancak ihmali bir suç teşkil etmez. Bu konuyla ilgili yasalarımız dünya standartlarının çok ama çok altındadır..." diyorlar açtıkları web sitesinde..
Kimler mi? Sizin benim gibi halktan kişiler..
Lütfen tıklayalım, adımızı ve kısacık da olsa yorumumuzu bırakalım ve daha da önemlisi duyuralım bu halk hareketini...

12 Nisan 2010

Haftasonundan kısa kısa..

Cumartesi günkü doktor kontrolümüzden güzel haberlerle döndük. Çok şükür...
.
Erdem Paşam gayet güzel bir şekilde büyümeye devam ediyor. Cumartesi günü itibariyle 31. haftasını doldurmuş durumda. Ağırlığı 1.750 gr, boyu ise 42 cm. civarında.. Civarında diyorum çünkü bebekler geliştikçe doktorlar ultrason cihazı ile boy uzunluğunu ölçemez duruma geliyorlar ancak her ayki ultrason kontrollerinde ölçülen FL değeri (Uyluk kemiği uzunluğu) bu konuda aşağı yukarı bir sonuç verebiliyor. Şöyleki (bebeğin FL uzunluğu * 7 = Bebeğin yaklaşık boyu) formülü ile aşağı yukarı boy bilgisi elde edilebiliyor.
.
Tahmini doğum günümüz ise 1-7 Haziran 2010 tarihlerinden birisi olacak sanırım.
.
İki çocuklu hayata geçmeme çok az kaldı yani.. Bu konudaki hislerimi daha önce de biraz biraz paylaşmıştım sanırım. Artık bu konuda örnek almaya karar verdiğim harika bir anne var tanıdığım.. Blogcu anne Elif'i gerçekten takdir ediyorum hatta elimden geldiğince onun gibi olmaya çalışacağım.. Doğumdan sonra hayat var mı diyenlere "evet" deyip, Emrenin doğumundaki gibi zorlanmayıp daha pozitif, daha bilinçli, daha kuvvetli olacağımı kendime hatırlatıp duruyorum.. O negatif lohusa hallerine girmeler, hayatı sadece kendime değil çevremdeki beni seven insanlara da zehir etmeler olmasın lütfen bu sefer..
.
Hafta sonunda çok gezdik çok yorulduk.. Özetle;
.
Erdem için yatak aldık. Çilek mobilyadan sallanan karyola almayı tercih ettik. Nasılsa ilk 6 ay bizim odada yatacak kuzucuk, emrenin şu anda kullandığı (daha doğrusu sadece uyuduğu ve karıştırdığı) odayı Erdem'e vereceğiz.
.
Emre kuzum için artık kocaaaaamaaaan bir abi olduğunda terfi ediyor ve oturma odasını ona oda olarak düzenleyeceğiz... Aralarındaki yaş farkı sadece 26 ay olduğundan ve Emre'ciğin halen oturmuş bir uyku düzeni olmadığı için sanırım Erdem 2 yaşına gelene kadar aynı odada yatamayacaklar.. Aldığımız karyolanın rengi akçaağaç, yatağı ile birlikte satın aldık. Uyku setini ayrıca alacağım, mağazanın fiyatları bana pahalı geldi..

.
Cumartesi bir de salona, koridora ve hole avize-lamba satınaldık, salı günü getirip takacaklar..
Pazar günü ise ilk göz ağrımız, yeğenim Yağız'ın doğumgününe gittik. Babamız çalıştığı için gelemedi, biz de erkenden döndük.. Yağız 8 yaşına girdi artık, doğumu dün gibi aklımda halbuki.. Ne çabuk geçiyor zaman..
.
Doğum günü için geçen seneden beri Türkiye'ye gelmesi beklenen Mega Mac Tır'ı aldık kendisine... Sanırım uzun süre başka hiçbir oyuncak ile oynamayacak.. Hatta o gün o kadar bonkördü ki, Emre'ye bizim olması için bir torba dolusu oyuncak araba bile verdi:-))
.
Bu hafta Cuma günü ise bizim ikinci yaşımız bitiyor.. İnanılacak gibi değil ama oğlum dolu dolu 2 yaşında olacak, 24. ayını doldurmuş olacak. Cumartesi günü doğumgünü partimiz var, detaylar yakında....
.
Ve son olarak da Kanada'daki arkadaşım Safiye'nin ve kuzusu Seray'ın Ağustos sonunda Türkiye'ye geleceklerini ve 3 ay burada kalacaklarını öğrendim geçen hafta.. Dört gözle onları bekliyoruz...

09 Nisan 2010

06 Nisan 2010

Gebeler için Zihni Sinir procelerim var...


Evet var, bu gebelik durumları heleki benim gibi 17 ay arayla ikinci gebeliğinizi yaşıyorsanız daha bir düşündürüyor insanı.. Lafı çok uzatmadan konuya gireceğim hemen, işte birbirinden güzel 3 procem :

1- Yüzüstü yatma ve hatta uyuma procesi : Gebe iken malumunuz gittikçe büyüyen bir göbek ile en büyük dert geceleri istediğiniz pozisyonda uyuyamamaktır. Hele ki benim gibi uykuya dalmak için ille de yüzüstü yatmalıyım, ellerimle de yastığımı kucaklamalı şöyyyylllleee bir gerinmeliyim diyorsanız vay halinize.. Normalde gebe iken sol tarafınıza yatmanız tavsiye edilse de sağ ya da sol ne tarafa yatarsanız o tarafınız uyuşuk olarak uyanırsınız, sırt üstü yatmak nedendir bilmem zaten imkansızdır..

İşte bu duruma gayet net bir çözümüm var. Hani vücut masajına gittiğinizde uzantığınız baş bölgesinde kafanızın gireceği kadar bir delik olan masaj sedyeleri vardır ya.. İşte ona benzer, kocaman gebe göbeğinizin gireceği kadar büyüklükte bir deliği olan, uykusuz gebeyi rahat ettirecek konforda bir yatak procem var... Hayal bu ya aynı yatağın hemen başucunda bir de düğme olacak, göbeğiniz mi kaşındı mesela, düğmeye basıp kaşınacaksınız hatur hutur...
2- Evdeki kuzudan göbeği koruma procesi : Evde 2 yaş civarında bir kuzu var iken gebe kalmış sayılı hatunlardan biri iseniz benim gibi göbeğinizi taşırken aynı zamanda korumak da zorunda kalıyorsunuz.. O 2 yaş civarındaki ateş topunun nereden saldıracağı hiççç belli olmuyor.. Bu durumda gerek otururken, gerek yatarken yediğiniz yumruk ve tekmelerin etkisiyle benim gibi acıdan soluksuz kaldığınız da oluyor bazen. İşte bu nedenle bir göbek kalkanı procemiz var.. Bu kalkanın dışı evdeki kuzu gelip yumruklasa da onu incitmeyecek kadar yumuşak olmalı, ama içi de sizi dış darbelerden koruyacak kadar sert olmalıdır.

3- Aynı anda tüm göbeği ve göğüsleri kaşıma aparatı procesi : Malumunuz gebe kadın kaşınan kadındır, bazen en olmadık zamanlarda en olmadık yerlerinizin bile kaşındığı olur ama hemen hemen 6 ay boyunca göbeğini, göğüslerini hart hart kaşıma durumları genellikle kabak tadı verir hatta uykusu zaten kalitesiz olan gebeyi uykularından eder.. Gecenin bir vakti gözlerimden uyku akıyor iken yatağa oturmuş, pijamasını sıyırmış deli danalar gibi kaşınan kadınlar görürseniz anlayın ki gebedirler..

İşte bu sebeple bir kaşınma aparatı procem de var.. 2 numaradaki korunma kalkanı gibi ama şeklen straplez bir bluzun ön tarafını andıran, içinde küçük ucu yuvarlatılmış çıkıntıları olan bir aparattan bahsediyorum..
Hamiş : Kullanılan resim Porof. Zihni Sinir'in resmi sitesine aittir.

19 Mart 2010

Cicekgonder.com rezaleti...

Bunu kesin yazmam lazım, kimselerin başına gelmesin bizim yaşadıklarımız..
.
26 Şubatta eşimin kardeşi 6 yıldır uzmanlığını okumakta olduğu Estetik Cerrahi bölümünden mezun oldu ve sınavını başarı ile verdi. Biz de bir jest yapalım, eve çiçek gönderelim dedik. Eşim internnetten bu siteden siparişi verip çiçek bedelini peşin olarak havale etti. Ancak aynı gün içinde teslimat istememize rağmen ne o gün ne de sonraki 2 gün boyunca çiçek teslimatı yapılmadığı gibi bize de bilgi verilmedi. Sonuçta çiçek bedeli 60 TL. Ne beni zengin eder, ne onları. Ama insana dokunan aptal yerine konmak ve kandırılmak oluyor..
.
Daha sonra 1-16 Mart tarihleri arasında hergün arayıp ödediğimiz ücretin iadesini istedim ve defalarca "gönderdik, gönderiyoruz, ay pardon sizin banka hesabınızı almışmıydık (aslında 6 kez verdim banka bilgilerimizi), görevli arkadaş yerinde yok ileteceğim, biz yatırdık sizin banka heeabınızda sorun vardır" şeklindeki yalan yanlış bilgilendirmelerle günlerce atlatıldım. O telefon defalarca yüzüme kapatıldı. Yetkili birisiyle görüşmek bir yana ismini bile öğrenemedim..
.
Sonra internetteki şikayet sitelerine bir baktım ki bu firma bunu hep yapıyormuş meğer.. Yüzlerce insanı bu şekilde dolandırıp ücretlerini iade etmedikleri gibi şikayetleri cevaplama gereği bile duymamışlar.. Bir de tüketicinin şikayetlerini bildirebileceği resmi bir merci araştırdım şikayet etmek için. Ama malesef bulamadım. İnternet siteleri olan bir kaç kurum vardı girilen şikayetler yıllar öncesine aitti..
.
Tabi ben bunları da okuyunca bir hırs yapmışım ki 16 Mart sabahı bir arkadaşıma arattım, ben müşterinizin avukatıyım ve tüketici davalarında da uzmanım diye.. Kısa bir telefon görüşmesinin (aslında ültimatom gibiydi) 1 saat sonra bir de baktım ki ne göreyim para hesabıma yatırılmış..
.
Hani derler ya dinsizin hakkından imansız gelirmiş, bizimki o hesap oldu. Şimdi tabi yaptığımın doğru olduğunu savunmuyorum ama işe yaradığı bir gerçek.. Aman siz siz olun bu siteden alışveriş yapmayın.. Denedim, yanıldım, ağzım yandı, uyarıyorum..

18 Mart 2010

Sarı pisicik ev arıyor...


Yandaki resimde görmüş olduğunuz sarı pisicik için sıcak bir yuva ve yuvadan da sıcak kediseverler arıyoruz.

Kendisi 3-4 aylık civarında olup, ev terbiyesi aldığını düşündüğümüz çok uysal bir kediciktir. Tuvaletini kuma yapmakta, kucakta ya da koltukta uyumayı tercih etmektedir.

Sahibi tarafından sokağa terkedildiğini ya da kaybolduğunu düşünmekteyiz. Şöyleki; patilerinin altı halen yumuşacıktır ve halen pudra kokmaktadır.

Şu anda evinde 4 kedi besleyen bir arkadaşımın penceresine gelerek kendini farkettirmiştir, arkadaşım Kozyatağı'nda oturmaktadır.

"Zaten ne zamandır bir kedi sahibi olmak istiyordum" diyenlere duyurulur...

Ortaya karışık yanar döner...

Ortaya karışık yazmak istiyorum çünkü çok dağınığım, çünkü kafamı toparlayamıyorum hala...
.
* Cumartesi gübü iki numaranın kontrol günüydü.. Kendisine iki numara demekten sıkıldığımı babacığa bildirdim ve artık bir isimde karar kılalım dedim. İki numaranın ismi ERDEM olacak. İnşallah adı gibi erdemli, faziletli, insanı insan yapan değerleri tam bir birey olarak yetişir. Emre'ye "kardeşinin ismi nedir oğlum?" diye soruyorum "Eydem" diyor... çok şirin...
Erdem bey Cumartesi gübü itibariyle 1000 gr ve yaklaşık 35 cm boyunda.. Herşey yolunda çok şükür.. Bugün itibariyle 25w+5 deyiz ve hamile kaldığım güne göre +2 kg. almış durumdayım.. Şeker yüklemesi testini de geçtik. Yalnız babacıkla benim kan uyuşmazlığımız olduğundan yapılan Indirect coombs testinde sanki pozitif bir sonuç var gibiymiş, doktor yenileyelim dedi, Cumartesi yeniden kan vereceğim. Moralimi yüksek tutuyorum.
.
* Emre kuzum ile Pazar günü Mygym'e deneme dersine gittik. Evde tepemize çıkan, hani derler ya "Ali Kıran Başkesen" olan oğlum orada bir kedi yavrusu gibiydi kucağımdan inmek bile istemedi. Hayatında ilk kez böyle bir çoğul ortama girdiğinden bunun normal bir tepki olduğunu 2-3 ders sonra alışacağını söyledi oradaki görevliler ama hali pek ürkekti yavrumun, kıyamadım. Zorlamak istemiyorum bu yaşta.. Vazgeçtik yani...
.
* Emre bey, artık pazar günleri de çalışan babasının peşinden değil ama o gittikten bir süre sonra baba... baba... diye ağlar oldu, çok üzülüyorum ama iş bu ne yapalım katlanıyoruz.
.
* Pazartesi günü sabahları işe gelmek için bindiğim metrobüste beni çok düşündüren bir olay yaşadım ama şimdi yazasım yok, yakında uzunnnnnca anlatacağım..
.
* Babamın ışın tedavisi seansları Salı günü başladı, kemoterapi seanları ise sanırım gelecek hafta başlayacak.. Sürekli hastanedeyiz, çok yorumdum, çok sıkıldım ve yıprandım..
.
* Hamilelerle ilgili 3 süper zihni sinir procem var, yakında yazacağım...

15 Mart 2010

Türk Polisi yakalar...

Silivri’deki Gündönümü Çiftliğinden bahsetmiştim daha önce.. Her hafta Aysun hanımın kızlarının misler gibi gerçek ve çiğ sütlerini alıyoruz hem evde tüketmek üzere hem de oğluma içirmek için. İşte bu grubun kendi arasında haberleşmesini ve yardımlaşmasını sağlayan da bir mail grubumuz var.

Elazığ’daki depremden sonra ne yapılsa da oradaki insanlara yardım edilse diye dönen maillerin sonucunda gruptan Hilal hanım sağolsun eğer özellikle çocuk giysisi başta olmak üzere her türlü yardımı oraya ulaştırabileceğini ve daha da güzeli asker eliyle gerçekten ihtiyacı olanlara dağıttırabileceğini yazınca hemen herkes seferber oldu. Aysun hanım da sağolsun eğer 17 Mart Çarşambaya kadar kendi süt alım günümüzde teslim edeceğimiz yardımları Hilal hanıma iletebileceğini söyledi ve işleri iyice kolaylamıştık..

Cuma akşamı hem bizim evde hem de Necla annemlerin evinde hummalı bir ayıklama çalışması yaptık ve “kendimizin giymekten utanmayacağı ve çekinmeyeceği” temiz ve kullanılmış/kullanılmamış giyim eşyalarını hazırladık, Aysun hanımın Cumartesi günü gelecek süt dağıtım aracına teslim etmek üzere..

Cumartesi sabah misler gibi sütümüzü teslim aldık ve sütü getiren arkadaşa da paketlerimiz teslim ettik. Buraya kadar her şey ne kadar güzel değil mi? Ama durun olay daha başlamadı..

Sonradan Aysun hanımdan gelen bilgilendirme mesajı ile yıkıldık diyebilirim. Aracı yolda trafik polisleri durdurmuş ve aramışlar, toplanan yardım poşetlerinin “kayıtlı ve izinli bir vakıf aracı olmadığı” gerekçesi ile taşınmasının yasal olmadığını vs…. söylemişler. Bunun cezası aracın 10 gün süre ile bağlanması ve 1.470 TL para cezası imiş.. Neyse ki yasal işlem yapılmamış ve polisler ikna (!!!!) edilerek olay son bulmuş.. (Bu cümlenin başındaki Neyse ki kelimesini yazmaktan utandığımı ayrıca ifade etmek isterim)

Blogcu Anne Elif sormuştu Cumartesi günü “Polisler nerede?” diye ona cevap olur sanırım bu yazı.. Elif'cim polisler nerede olacaklar? İstanbul Merter’de tramvayın altında kalan çocukların karşıdan karşıya geçişlerini kolaylaştıracak halleri yok herhalde, daha önemli işleri var… Vakıf aracı olmadan yardım toplayan insanlar tarafından İKNA EDİLMEYİ BEKLİYORLAR.

Umarım yanlış anlaşılmam, amacım asla var olan kanunları sorgulamak vs değil, ancak o polis memurlarının toplanan yardımlar nedeniyle böyle bir olaydan kendilerine pay çıkarmalarını aklım almıyor. Hiç mi vicdanları sızlamadı acaba? Gece rahat uyuyabiliyorlar mı çok merak ediyorum...

Olay üzerine başka yorum yapmak istemiyorum, yaşananlar gün gibi ortada.. Çok ama çok üzgünüm. Böyle bir ülkede yaşamaktan utanır olmak kanıma dokunuyor açıkçası..

12 Mart 2010

Karanlığa küfredeceğine bir mum yak !


Bu hafta Annelerin Dünyası'nda kadınları ve kadınlığı yatırdık masaya..
Herkes döktü eteğindeki taşları ve malesef ortaya çıkan tablo tıpkı gerçekte olduğu gibi rezalet bir tablo çıktı günümüz Türkiye'sinden...
Annelerin gözünden kadınlarımızı okumak için lütfen buradan buyurun...

11 Mart 2010

Ana-oğul sayı saydık...


Benim kuzum iki yaşına 50 gün kala 1 den 10 a kadar sayı saymayı öğrenmiş meğer.. Dün akşam şaşırttı beni yine.. Babaannesinin eline verdiği keteyi yere vurmak suretiyle önce 10bin parçaya bölmüş beyefendi, sonra da oturmuş başına sayıyordu.. Rakamları birbiri ardına söylediğini duyunca bir de benimle saysın dedim, ortaya şöyle bir diyalog çıktı :

Anne : Biiiirrr

Emre : İkiiiiiii

Anne : Üççççç

Emre : Dööööööttttt

Anne : Beşşşşş

Emre : Atııııııııı

Anne : Yediiiiiiii

Emre : Kekizzzzz

Anne : (Bu sırada bekledim dokuzu o söylesin diye çünkü çok güzel söylüyor....)

Emre : Gokkuzzzzz

Anne : Onnnnnn

İyiki varsın be güzel oğlum, böyle güzellikler de olmasa bu hayat var ya hiç çekilmeyecek...

Hamiş : Yukarıdaki resim Emre 1 yaşına bastığı hafta stüdyoda çekilenlerden bir kolaj çalışması.. Bu sene de gitmek isterim ama tabi babacığı ikna edebilirsek:-))

10 Mart 2010

İmdattttttt....


Günlerdir bir koşturmaca, bir telaş.. Haberlerin kimi iyi, kimi kötü... Sabahtan beri birşeyler yapmam lazımdı ama neydi diye dolanıp duran aklı bir karış havada bir hamile modundayım.. Bu kafa ile ancak ortaya karmaşık birşeyler yazabilirim sanırım..
.
- Babamın biyopsi raporları malesef beklenen kötü sonucu gözteriyordu, cerrahi müdehale ile mesanesinin ve prostatının alınması lazım çünkü kanserli hücreler mesane duvarına tesir etmişler. Ancak kendi doktorumuzun aksine gittiğimiz 3 ayrı prof da aynı şeyi söyledi : "Evet cerrahi operasyon gerekli ama hastanın yaşı ve mevcut riskleri ile bu ameliyat çok çok tehlikeli olur" Yani sonuçta ameliyattan vazgeçip doktorumuzu değiştirdik ve kemoterapi destekli radyoterapi tedavisine başlangıç için gerekli adımları attık. Dün radyoterapi için gerekli tomografi çekilde işaretlemeler yapıldı. Pazartesi ilk doz radyoterapiyi alacağız.. 5 hafta boyunca hafta içi hergün sürecek, ayrıca 4 hafta boyunca haftada 1 gün de kemoterapi göreceğiz.. Sonrasında ise 3 ayda bir yapılacak olan kontrol sistoskopi operasyonumuz olacak...

Haftalardır bu konu beynimde idi ve bir şekilde sonuca bağlanması biraz olsun rahatlatmış olmalıydı beni, ama hiç de rahat hissetmiyorum kendimi..
.
- Emre kuzusu gün geçtikçe büyüyor ve bunu biz kanıtlıyor.. Söyleyemediği kelime yok gibi.. Cümle kurmalara yeni yeni başladı.. Ama istediğini gayet güzel anlatıyor.. Uyku durumları ise mehter takımı gibi iki ileri bir geri... Eskiden geceleri uyanırdı filan ama biz saati geldiğinde onu hazırlarken uykuya itiraz etmezdi hiç. Şimdi ise küçük beyi ikna etmemiz gerekiyor uykuya hazırlanmak için... 3 gecedir 6 ay öncesine dönmüş gibiyiz. Hatta dün gece saat 02:30 da uyandı ve 06:00 da uyudu.. Bir enerji, bir inat ne yaptıysak uyutamadık.. Evde annemle babam da bizimle kalıyorlar malum tedavi süreçleri nedeniyle.. Dolayısıyla oturma odası ve salon da geceleri dolu oluyor.. Emre bey ile kendi odasında ve bizim odada geçen 3,5 uykusuz saat açıkçası beni mahvetti.. Kafam kazan gibi, allahtan babamız sonsuz desteğini ve sabrını hiç esirgemiyor da bu halimle kucağımda Emre ile gezmiyorum evde geceleri..
.
- Göbeğim son 1-2 haftada acayip büyüdü, beni görenler hamile iken 10 g. falan aldığımı sanabilirler ama zaten kilolu olarak hamile kaldığım için kocaman bie gebe olarak görünüyorum. Aslında geçen doktor kontrolümüzde hamileliğin başından beri hiç kilo almadığımı gördük, yani aslında kilo veriyorum hamile iken...
.
- İki numaraya halen bir isim seçemedik, çünkü babamız ile ortak bir payda da buluşamıyoruz ve kendisi çok seçici..
.
- Annemin siyatik sorunu için doktorun önrdiği çelik korseyi yaptırmamız lazım ama nerede ve ne zaman ? Daha çok zaman ve daha bol enerji talep ediyorum.
.
- Babamız yani sevgilim yine bir proje modunda, bıktım bu sigortacıların projelerinden. Yine geceleri 10 dan önce gelemiyor ve her hafta Pazarları da çalışıyor.. Nefref ediyorum bu durumdan...
.
- Ayrıyeten malum proje nedeniyle babamız 3 günlük babalık izninden sonra 1 hafta daha yıllık izinden alıp yanımda olacak doğumdan sonraki 10 günde inşallah. İzninin diğer kısmını ise Ekim'de alsak, çocuk çoluk tatile gitsek diye düşündük ama bu proje nedeniyle 1 haftalık izin vermiyorlarmış en fazla 3 gün kullanabilirmişim projenin sonuna kadar... Erken rezervasyon yapıp, sıcak yerlere kaçsak şöyle Ekim başı gibi? Aynı otel odasında iki yetişkin, 29 aylık bir çocuk ve 3 aylık bir bebek nasıl uyur acaba?
.
- Pazar günü Yıldız ın doğumgünüydü ve unuttum, şimdi ne diycem diye düşünüp arayamıyorum.. O benim en eski ve en iyi dostlarımdan biridir. Aramam lazımdı eşşeklik edip unuttum valla...
.
- Offfffff hiç mi iyi haber yok ya? Sıkıldım bunaldım, yorgunum.. Kaçmak istiyorum...

02 Mart 2010

Bir daha anne olsam...


"Bir daha anne olsam..."

Bazen yorgun, bazen panik, bazen de neşeli ama sonuçta hepimiz anneyiz.


Anneliğin bize kattığı mutluluğun yanı sıra, öğrendiklerimiz bir ansiklopedi doldurur kadar oldu. Olgunlaştık, büyüdük. Sorumluluklarımız arttı.


Zaman gelecek belki bir daha anne olmak isteyeceğiz. Hiç düşündünüz mü, yine hamile kalsak neleri yapar neleri yapmayız? Peki ya 2. kez ya da 3. kez anne olduğumuzda?


Daha mı bilgili oluruz, daha mı rahat... Bu hafta hamilelik ve anneliğimizin pişmanlıklarını/başarılarını yazıyoruz. Annelerin Dünyası'na buradan buyurun lütfen...



Önemli hamiş : Annelerin Dünyası'nın yeni adresi www.annelerindunyasi.com olmuştur.. Bilginize...


01 Mart 2010

Sigara yasağını delenleri şikayet edin...

Sevgili Kaymaçina yazmış bloğunda. Herkesle mutlaka paylaşılmalı, duyanlar duymayanlara iletmeli bence.. Konu çok önemli..

Gittiğiniz herhangi bir kapalı mekanda (Restaurant, cafe vs...) eğer sigara içilmesi yasak olduğu halde içildiğini - buna izin verildiğini görürseniz ne yapmak gerekiyor? Kime şikayet edilmeli bu şuursuzluk ?

155 Polis imdat hattını arıyorsunuz. Baskına Polis, zabıta, sağlık görevlisinden en az ikisi gidiyormuş ve zabıt tutuluyormuş ayrıca sonra aynı mekanlar daha sıkı takip ediliyormuş..

Bence kaçmaz... Muhakkak bilmeli ve uygulamalı diye düşünüyorum.

26 Şubat 2010

24 Şubat 2010

Eldiven korkusu???


Tarihe not düşmek ve unutmamak için yazıyorum yine : Mutfakta iş yaparken ellerimdeki alerjilerim nedeniyle sıklıkla kullandığım cerrah eldivenlerinden oğlum çok korkuyor.. Bazen köfte yoğururken, domatesle uğraşırken filan ellerimde o beyaz eldivenlerle beni görünce çığlık çığlığa bağırıyor "aççççççççç açççççççççç" diye, bir taraftan da bacaklarıma sarılıyor..
Korkusunu yenmek için bir eldiveni balon yapıp eline verdim ama nafile dokunmadı bile...
Ama kendi kırmızı eldivenlerine bayılıyor, nerede görse alıp yanımıza geliyor giydir diye... Komik kuzu ne olacak?

19 Şubat 2010

Ben çocukken...


Mimlenmişim ben, yanıtlarken çok zevk aldım... Umarım okuyanlar da zevk alırlar...

1-Sizi mimleyen kişiye link veriniz lütfen :

2-Çocukluğunuzda anne ve babanızla (ya da aile büyükleriyle) yapmış olduğunuz ve sizi siz yapan şeylere katkısı olan bir olay, bir aktivite, bir eylem… Ve hangi yönünüze katkıda bulunduğu…

Pazar kahvaltılarımız… Babam yalnız Pazar günleri evde olduğundan o günlerin kahvaltı keyfi bana hep sıcacık bir aile olmanın anlamısını ve önemini öğretti sanırım. Pazar sabahları biz uyanır uyanmaz annemlerin yatağına girer, onları da uyandırırdık hemen. Annem öncelikle kalkar sobayı yakar, evi ısıtırdı.. Ev ısınmadan ve sofra kurulmadan yataktan kalkmazdık.. Kahvaltıda hep özel bir şeyler olurdu : Yumurtalı ekmek ya da tost ya da patates kızartması gibi.. Tatları annem yaptığı için midir bilmem muhteşem gelirdi, halen daha annemin bazı özel yemeklerinin tadını kimselerde bulamam.. (En basitinden patates kızartması bile farklı olur).
.
3.Çocukken oynamayı en çok sevdiğiniz oyun ve oyun aparatı?
.
Galiba en çok lastik oynamayı severdim. Bildiğiniz (hatta yeni kuşakların bilmediği) d.on lastiği ile en az 3 kişiyle oynana bir oyundu.. Çok severdim. Bir de kız kardeşim Figen ile evde 5taş oynardık..

4.Sokakta oynar mıydınız?

Hem de çokkkkkk… Şanslı çocuklardık biz bence.. Oturduğumuz sokaktan araba geçmezdi ya da çok nadir geçerdi.. Evler birbirine yapışık apartmanlar değil, bahçeli müstakil evlerdi.. Her evin bahçesinde dadanabileceğiniz en az 1 meyva ağacı olurdu.. Çok ama çok zevkliydi sokakta vakit geçirmek.. Babam gelmeden eve girerdik mutlaka, tek kural buydu..
.
5-Çocukluğunuz ve ilk gençliğinizle ilgili keşke farklı olsaydı dediğiniz bir durum/olay…
.
Biz bahçe içinde 3 ayrı evde yaşayan ama hiç çok yakın ve sıcak olamamış bir aileydik. Diğer evlerde amcamlar ve halamlar yaşardı.. Büyüdükçe arkadaşlarımın ailelerinde görüp özendiğim hep beraber yenen uzun ve gürültülü bayram yemeklerine, akran kuzenlere geçirilen vakitlere hep gıpta ederek baktım. Şimdi oğlumun da çekirdek değil geniş ve samimi bir ailede yer alması için elimden geleni yapıyorum.
.
6-Çocukluk ve ilk gençlikle ilgili iyi ki böyle olmuş dediğiniz bir olay…
.
İyi ki kardeşim olmuş diyebilirim. Aramızda 2 yaş var sadece ve hep kardeş değil arkadaş gibi olduk, halen de öyleyiz… Hatta bir de ablam ve abimin olmasını isterdim sanırım.
.
7-Varsa çocukluk dönemine dair bugünü etkileyen bir olay, anı.
.
Annem fıtık ameliyatı olmak için hastaneye yatmıştı ve kardeşimle bana bakmak üzere rahmetli teyzem bize gelmişti.. Bir gece hastaydım herhalde ateşlendim.. Babam aldı beni kucağına gece karanlıkta düştük yola.. Yağmur yağıyordu ve boğazım acıyordu.. Şimdi ne zaman babama kızsam, istemeden sinirlensem, sakinleştikten hemen sonra pişmanlıkla birlikte bu sahne gelir aklıma.. Babam beni kucaklamış hastaneye götürüyordu, soğuktu ve yağmur çiseliyordu…
.
Toprak'ın annesine çok teşekkür ediyorum, zor gibi görünen ama çok zevkle yazdığım bir mim oldu.. Ben de Hülya'nın Tuna'sını, Girno'yu ve Birben'i mimliyorum.. Buyrun buradan yakın...

16 Şubat 2010

Geniş aile mi? Çekirdek aile mi?

Bu hafta Annelerin Dünyası'nda bunu tartışıyoruz..

"Kalabalık aile sendromu"

Çekirdek ailenin sıcaklığı mı yoksa kalabalık ailenin eğlencesi bol halleri mi daha çok cezbediyor?

Önce kendi yaşamımızı sonra olması gerekeni yatırıyoruz masaya.

Büyükler tarafından şımartılan bebeler yanlızlıktan bunalan bebelere karşı!

Babalar ve bebeleri...

Bu hafta Galeri Anne'de babalar ve bebeleri var.. Yukarıdaki benim fotoğrafım, diğeri için lütfen buradan buyurun...
Hatta misafirimiz olun, bize editorgaleri@gmail.com adresten mail atın, fotoğrafınızı yayınlayalım...

22. ay hatırası...

Tarihe not düşüyorum yine.. Bugün yani 16 Şubat 2010 tarihinde tam olarak 22 ayını doldurmuş bir kuzum var benim.. Duyduğu her kelimeyi söylemeye çalışan, 2 yaş sendromuna çoktan girmiş, bazen asabi ve hırçın ama genelde pamuk helva kıvamında, tatlı mı tatlı, dünyalar güzeli bir bebeksin sen hala..


Bu resimde ise 2 günlüksün henüz.. Hemşire abla yıkamış seni, annen başında, baban kadrajın diğer ucunda.. Hemşireyi vurmayı planlıyordum o anlarda seni öylesine ağlattı diye.. Hep ağlarlar demişti oysa sen evdeki banyolarımızda hiç ağlamadın bir daha.. Demek daha müşvik ve sıcak eller istermişsin gül kokulu ipek tenine değecek…

Geçen 22 ayda ne çok büyüdük ve ne çok şey öğrendik değil mi hep birlikte ? Sen acemi, anne-baban acemi.. Zor oldu önce kaynaşmamız.. Ama sen tek tek tane tane öğrettin bize önce anne-baba olmayı, sonra sabretmeyi, uykusuz da yaşanabileceğini, gülmeyi, konuşmayı, yürümeyi…

Ka.ka yapabilmenin, gaz çıkarabilmenin ne değerli birer süreç olduğunu, uykun gelince sadece gözlerinin değil kaşlarının bile kızardığını, ateşin çıkınca al al olan yüzünün huzursuz kıvrımlarını, popon pişik olunca bizim canımızın yandığını, bir yerin uf olunca bir minicik öpücüğün ne kadar şifalı gelebileceğini hep senden öğrendik ve öğrenmeye de devam ediyoruz…

Nice 22 aylarında hatta yaşlarında sen öğretmeye, biz öğrenmeye devam edeceğiz inşallah.. Sağlıkla ve mutlulukla…

02 Şubat 2010

Temiz temiz tertemiz...

Evet sonunda amniyosentez sonuçlarımız çıktı... Sonuçlar tertemiz yani iki numaralı oğluşum misler gibi sağlıkla büyüyor annesinin karnında..

İçimizin nasıl rahatladığını bu haberle nasıl havalara uçtuğumuzu anlatmama gerek yok herhalde..

Yorum bırakan, arayan soran tüm dostlara sevgiler ve teşekkürler.. İyi ki varsınız..

Şu anda dış kulak enfeksiyonu nedeniyle cuma gününden beri çektiğim kulak ağrılarının, 5 gündür geçmeyen baş ağrımın, yemek yiyemememin, konuşamamamın, uyuyamamamın, değiştirdiğim üçüncü kbb uzmanıyla henüz bugün ancak başladığımız antibiyotik enjeksiyon tedavisinin hiçbir önemi yok artık.. Hava kötü ama haberler güzel değil mi?.. Daha ne olsun...

El bebek gül bebek gel bebek gel...

23 Ocak 2010

Güzel haberlerimiz var...

Perşembe akşamı Atıl beye gittik, önce rutin detaylı ultrason incelemesini yaptı. Sonuçlar süper, hiçbir kromozom anomalisi marker'ı pozitif bulunmadı. Bu demektir ki dedi eğer dörtlü test sonuçları da negatif çıksa idi yaşıma rağmen amniyosentez önermeyecekmiş. Ama dörtlü test sonuçları pozitif olduğu için amniyosentez yapmalıyız dedi.. Kendi doktorumuza olduğu kadar ona da güvendiğimiz için hemen kabul ettik ve operasyon yapıldı.
Yaklaşık 40 cm boyundaki iğneyi hemşirenin elinde görünce korkmadım desem yalan olur ama itiraf etmeliyimki hayatımda eli Atıl bey kadar hafif bir doktora hiç rastlamadım. İğnenin girdiğin zerre kadar hissetmedim. Sonrasında ise ilerlediğini hissettim ama acı duyarak değil. Hemşirenin de yardımıyla çabucak bebeğime değmeden 3 şırınga sıvı aldılar. 2-3 dakikada oldu bitti hemencecik..
Şimdi sonuçları laboratuvara verdik. 2 hafta sonra çıkacaklar. İçimdeki ses artık daha umutlu, bebeğim sapasağlam doğacak biliyorum ve inanıyorum buna tüm kalbimle..
Bu konuyla ilgili olarak yazdığım önceki 2 yazıma yorum bırakan, dua eden herkese teşekkür etmeliyim yeniden.. Gerçekten yanımdaymış da bana sıkı sıkı sarılmışsınız gibi hissettirdiniz, güç verdiniz.. İyi ki varsınız..

21 Ocak 2010

Büyük gün...

Büyük gün geldi çattı sonunda, bu akşam saat 19:00 da Atıl beyde olacağız. Gerisini ise onun tecrübesine, muayene bulgularına ve tabi yönlendirmesine bırakmak taraftarıyız. Doktorlarımıza güveniyoruz, maddi-manevi kendi çıkarları için böyle şeylere kalkışmayacak insanlar olduklarını düşünüyoruz.
Dün gece hiç uyuyamadık, yatmadan önce duş aldım, kitap okudum, ama yok uyku tutmadı saatlerce.. Gözlerim kapandı bir süre sonra ama bilincim hep yerinde ve sabah olsa da işe gitsem, hemen akşam olsa diye geçirdim içimden. O. da uyuyamadı hiç yanımda biliyorum, sabah nedense ikimizin de midesi bulanıyordu kalktığımızda..

Aşağıdaki yazıma yorum bırakan, bırakmayan, mail atan, arayan, iyi dileklerinin, dualarının ve kalplerinin bizimle olduğunu söyleyen tüm arkadaşlara çok çok teşekkür ederim. Gerçekten o kadar iyi geliyorsunuz ki böyle zamanlarda.. Tamamen karşılıksız ve bence harika bir ilişki bu. İyiki yazıyorum burada, iyi ki varsınız..
Biliyorum pozitif düşünmem lazım, evrene pozitif duygular yollamam lazım ki herşey iyi olsun.. O nedenle içimi ferah tutmaya çalışıyorum. Operasyonun kendisinden zerre kadar korkmayan ben, sonuçları için ölesiye korkuyorum, iki numaradan vazgeçme ihtimalini düşündükçe beynim uyuşuyor sanki ama bunu burada yazmak dışında kimseyle de paylaşamıyorum.
Biliyorum herşey çok güzel olacak.. Ha hayret...

18 Ocak 2010

Nahoş...

Dörtlü testimizin sonucu malesef 1/12 olasılıklı olarak yani pozitif çıktı. Perşembe günü detaylı ultrason ve muhtemelen amniyosentez operasyonumuz yapılacak.

Başım ağrıyor..

15 Ocak 2010

Yok daha neler...dememek lazım...

Bugün yemekten dönerken önünden geçtiğim bir kuyumcunun vitrininde alakasız birşey dikkatimi çekti. Geri döndüm ve baktım ki kuyumcu vitrininde bebek emziği var.. Nasıl yani dememe kalmadan dehşetle farkettim ki emziğin dışı altından yapılmış..
Oha diyesim hatta çüşş diyesim geldi ama demedim. Ofise gelene kadar düşündüm durdum.
Acaba hangi tasarımcı akıl etti bunu?
Hadi tasarımcılar uçuk kaçık olurlar genelde, aklıselim hangi üretici üretti?
Hadi onlar üretti diyelim kim alır ki bunu çocuğuna Allah aşkına?
Ülkemizde insanlar kendi çocuklarına dilenmeleri için işkence edip ölüme terk etmiyorlar mı acaba? Kim alır takar böyle bir şeyi el kadar yavrusuna? Korkmaz mı yavrusuna zarar verilmesinden ya da ne biliyim kaçırılmasından? Yoksa el kadar bebeği korumak için bir de koruma mı tutulmuştur çoktan?
Böyle düşüne düşüne ofise geldim ve bir de g.oogle amcaya danışayım dedim? Meğer o emziklerden bu güne kadar 187 adet satılmış bile benim ülkemde.. Yani 187 aile bebeğine altın başlı ve saplı emzik almış... Hatta arama yapınca şu yukarıdaki modelini de gördüm, her tarafı elmas imiş. Fiyatı da 17.000$ mış.
Dumur oldum, düşünmekten vazgeçtim, yazayım bari dedim..